Az önce Sema halamızdan şöyle bir mail geldi: Göbek noktası. Açmadan önce “Amanın” dedim, bu da nedir böyle? Baktım 2 resim göndermiş.
Duru’nun göbeği yaklaşık 10. gün sonunda düşmüştü. Bazıları göbek düşene kadar bebeğin yıkanmaması gerektiğini söyler. Biz hastaneden öğrendiğimiz teknikle yıkamıştık Duru’yu, yaz çocuğu olduğundan havalar da çok sıcaktı zaten. Babası Duru’yu sağ avucunun içine karın üstü yatırır, diğer eliyle de başını, vücudunu yıkardı, ben de duşu üzerinden tutardım. Şimdi düşünüyorum da yine iyi sesi çıkmamış zavallımın. Bayılırdı banyo yapmaya, sudan çıkarken ağlardı. 10 gün boyunca bu şekilde banyo yaptırmış, kuruladıktan sonra da alkolle silmiştik göbek çevresini. Dolayısıyla göbecik iltihaplanmadan kuruyup düşüvermişti.
Göbeği okul, cami bahçesine gömmek adettendir. Ben de düşen göbeğin bir adet fotoğrafını çektikten sonra, uygun bir yere gömmesi için Mimar Sinan’da öğretim görevlisi olan halamıza vermiştim. O da okulun bahçesine, işte bu ağacın altına gömmüş. Ağaç da pek güzel, pek bir afilli. Bu ağacı gören, tanıyan olursa bilsin ki altında Duru’nun göbeciği saklı…
Ablam da o okuldan mezun. Hala da oradan. Genetik sağlam yani… Belki Duru’nun da onlar gibi estetik-sanat yönü ağır basar da mimar, tasarımcı, stilist falan olur. Biz de sevinçten göbecikleri atı atıveririz…