Duru’nun bir huyu var: Kendisi oyun icat ediyor, sonra da o oyunun içine sizi dahil ediyor.
Dün yürüme talimi yaparken televizyonun önünden geçiyoruz. Normalde durup düğmelerine dokunmak istiyor ama alışmasın diye “hayır” diyorum. Zaten televizyon gündüzleri kapalı. Neyse, televizyonda bizim yansımamızı gördü. Baktım ekrandaki yansımadan cin gibi bana bakıyor, gülüyor. Ben bunu fark edince başladı oyun oynamaya. Artık televizyonun önünden her geçişimizde durup ayna gibi ekrandan bana sırıtıyor hin hin.
23 Nisan’da ona babası hediye aldı. Yumuşak bir top. Onunla oynamak çok hoşuna gitti Duru Hanım’ın. Oturuyoruz, bacaklarını açıyor, topu atıyorum. Sonra o da geri atıyor. Bir müddet oyalar bu onu.
Artık “ce” de yapıyor. Minicik ellerini gözlerine kapatıp sonra iki yana doğru açıyor. Başbaş, alkışı zaten yapıyordu bir müddettir.
Onu ellerinden tutup yürütürken bacaklarımızın arkasından bakmayı da oyun etti. Ortaya şöyle görüntüler çıktı tabii:)
Ben de garip oyunlar icat etmiyor değilim. Mesela biri “kirpik gıdısı”. Gözümü açıp kapayarak kirpiğimle onun yanağını, ayağını gıdıklıyorum. O da öğrendi artık. “Kirpik gıdısı” deyince gülerek parmağıyla gözüme dokunuyor.
Bir de dün “Sana bir sır vereyim mi, gel kulağına söyleyeyim” oyununu buldum. Böyle dedikten sonra meraklı gözlerle bana bakıyor, sonra gıdısından öpünce çok hoşuna gidiyor, katıla katıla gülüyor.
Söylenenleri de iyice anlamaya başladı. Annem öğretmiş, “Ağzın nerde” deyince ağzını açıp “Hee” diyor. Çok tatlı…
Dün banyodan sonra saçlarını taradım. Fırçayı eline verdim. “Hadi kızım tara saçlarını” dedim. O da fırçayı kafasına sürdü, tarıyor gibi. Onu da öğretmiş annem. Bu arada “anne nerde” diyoruz anneme bakıyor. Babayı tanıyor, dedeleri tanıyor, anneyi tanımıyor. Bana anca “Meme nerde” deyince bakıyor, benim adım “meme” anlayacağınız…
4 gündür evdeydim ya, çok özledim yavrumu, şimdi böyle resimlere falan bakınca iyice depreşti. Akşam olsa da evime gitsem…