Duru birkaç gündür elini kulağına götürüp sanki telefonda konuşurmuş gibi “An-nii” diyordu. Biz de herhalde benimle telefonda konuşuyor diye düşünüyorduk, üzülüyordum ben de, çocuk özlüyor benimle konuşuyor diyordum. Çünkü gündüz aradığımda da sesi geliyor “An-nii” diye. Meğerse alo demek istiyormuş. Dün itibarıyla “An-nii” oldu “Ano”, yani alo demek istiyormuş meğerse.
Bu sıra geceleri yine sık uyanıyor. 2 gecedir neredeyse hiç uyumuyor gibiyim. Neyse ki erken yatıyor, erken dediğim saat 10 civarları. Sabah da 7.30-7.45 dedin mi ayakta. Dün saat 11.30 gibi öğle uykusuna yatmış. Öğlen 2 gibi de uyanmış. Daha mantıklı bir düzen aslında, öbür türlü saat 3.30-4 gibi uyanıp yemeğini yiyordu. Bakalım bu düzen ne kadar gidecek.
Bu çocuk çok oynak olacak. Dün akşam oyuncaklarıyla oynuyoruz. Durduk yerde poposunu kıvırıp ellerini yukarı kaldırarak oynuyor. Müzik falan çalmıyor bu arada. İyice sıkıştırdım onu, öptüm öptüm, çok hoşuna gitti. Sonra saklambaç oynadık, o saklandı, ben de “Nerde benim kızım” diye bağırdım. Sonra masanın arkasından “Aaaa” diyerek çıkıp geldi. Ben de yakaladım onu. Böylece ikimiz de hareket ettik biraz.
Salondaki iki koltuğun arasını, sehpanın arkasını yer bellemişti 1 haftadır falan. Biz de oraya kilim serdik şimdi. Oraya giriyor, ev gibi oturuyor, oynuyor. Ben de masa altlarını çok severdim, öyle bir şey olsa gerek.
Bu sabah yumuşak peluş oyuncaklarını tek tek alıp sevdi, öptü. Sarıldı sıkı sıkı. Emerken de illa ya yastık ya bu yumuşak oyuncaklardan birini istiyor mutlaka kucağında. Her çocuğun türlü huyu oluyor işte. Öyle böyle de geçiyor zaman, hızlıca… Dün onun birkaç aylıkken çekilmiş resimlerine baktım. Pamuk gibi, minicik hallerine. Vay be dedim kendi kendime, sanki çook uzun zaman önceymiş gibi geldi bana.
Her yeni gün, önceki günün üzerine inşa oluyor. Sonra yenisi, sonra daha yenisi derken öncekiler yavaş yavaş siliniyor… Sonra dönüp bakınca fotoğraflardan, videolardan, “vay be” dedirtiyor…