Artık iki tane balığımız var.
Evde canlı mahlukata pek yanaşmıyorum, daha doğrusu -dum. Cebren ve hile ile şimdi büfenin üzerinde duruyorlar:)
Tatilin son günü annemi almaya giderken evin oradaki petshoptaki balıklara bakmak istedi Duru. Ben anneme çıkarken Duru ve Serhan da oraya gittiler.
İki adet gidip 4 adet döndüler kendileri, nar misali iyi ki bin tane olarak geri gelmediler:) Serhan’ın hep büyüüüük bir akvaryum hayali vardır, ben de her yeni şeyi fazlalık olarak görüyorum evde, ruhum daralıyor kalabalıkta. O nedenle ilerde eğer büyüüüük bir evimiz olursa belki olabilir diyordum bu akvaryum işine. Sinsice emellerini gerçekleştiriyor Serhan, alıştıra alıştıra:)
Neyse ki 2 tanecik almışlar. 2 minik Japon balığı. Poşetin içinde, garibim, yüzüyorlar öylece. Böyle üzülüyorum ben hayvanlara niyeyse. Benim de 2 balığım vardı, Arap Kadri’yle Esmeralda koymuştum adlarını. Ölünce çok üzülmüştüm, ondan evde canlı hayvancığa pek sıcak bakamıyorum.
Neyse yavru hatrına katlanacağız.
“Bunlar Japon balığı” dedi Duru, babası söylemiş. İyi, nazik ve kibar davranıyor onlara.
Pazartesi biraz zor geçmiş. 9 gün bize alışınca, zorlanmış biraz Duru. Resmimize bakıp “Anne, baba sizi çok özledim” diyormuş, annem anlatıyor. Sonra da “Bana cevap vermiyorlar” diyormuş anneme. Böyle duyunca işi falan bırakıp evde oturmak istiyorum:( Çok üzüyor bu durum beni. 3 yaşına kadar mutlaka ama mutlaka her çocuğa annesi bakabilmeli, keşke o şanslı grubun içinde olabilseydim…
Neyse, allahtan balıklar oyalamış onu epey. Sandalyesini koyup üzerine çıkıp onları seyrediyor, bir yandan da bizim resmimizle konuşuyormuş:(
Balıklara isim koyalım diyorum sinirleniyor bana Duru. Annem iki güzel isim de bulmuş; Çilek ve Portakal:) İstemedi, “onlar balık” diyor kızıyor bir de:)
Böyle işte, korkarım ev yavaş yavaş hayvancıklarla dolacak. Bugün balık, yarın kuş, öbür gün fare, başka bir gün fil, ayı…