Yani birazcık, tam okullu değil ama biz de ucundan o hayata başladık işte…
Nasıl anlatsam bilmiyorum ama zorluydu gerçekten.
Ben bırakmak istemedi:( Zaten bunu birkaç gündür dile getiriyordu açıkça. “Gidelim ama beni orada bırakma” diyordu. Ben de “sen istemediğin sürece ben gitmem” diyordum ona.
Neyse, sabah kahvaltısını yaptı güzelce. Çantasını akşamdan hazırlamıştım. Sorunsuz giyindi, çıktık birlikte. Serhan da geldi.
Arabada “Durucum, oyun grubuna başlıyorsun, neler düşünüyorsun” dedim. O da “hani geçen sabah Çengelköy’e gitmiştik ya, orada denizde karabataklar vardı, şu an onu düşünüyorum” diyerek anaokulu fkrine nasıl baktığının ipucunu da vermiş oldu sorumu dikkate almayarak:)
Okula girdik, öğretmenlerin “hoşgeldin Duru” demelerine güzelce karşılık verdi, merhaba dedi. Birlikte aşağı indik, müdür odasına. Daha önce de gittiği için biliyordu orayı. Öğretmeni Tuba hanım geldi, çok şeker, güzel, sempatik bir insan. Çok da güzel, öğretmenimizin bu özelliği Duru için bir artı:) Biraz odada oturduk, ne yaptıysak odadan dışarı çıkmak istemedi. Sonra aklıma dinozorlar geldi de o bahaneyle gittiler öğretmeniyle. Epeyce durdu, yukarıdan dinozorları alıp inmişler, aşağıda resim yapıyorlardı. Oradan sesini duyuyorum, dinozorlar hakkında bilgi veriyordu Tuba öğretmene:) Neyse, sonra yanıma geldiler, dinozorları göstermek için. Geliş o geliş, bir daha da gitmedi zaten. Duru nereye ben oraya…
Önce resim odasına gittik birlikte, içeri girmedim bilerek, kapının ucunda oturdum, “buraya anne-babalar giremiyor, eğer biz girersek çocuklara yer kalmaz çünkü” dedim. Neyse, benim orada oturmamı kabul etti, sonra sandalyemi biraz daha uzaklaştırdım. Yeter ki onun gözünün önünde olayım.
Tuba öğretmen ona yukarı çıkmayı teklif etti. Şiddetle reddetti, çaresiz birlikte çıktık. Fakat daha yukarı çıkmadım, merdivenin başında bekledim. Baktım ağlayarak iniyor merdivenden. Sonra bahçeye çıktık biraz da. Azıcık oynadı, baktım yine ağlıyor. Burnu akıyormuş. Öğretmenine verdim mendili, “bak ben burda oturuyorum” dedim sonra. O da gitti, biraz salıncakta sallandı. Sonra Yeşim öğretmen (müdür yardımcısı) geldi, Duru’ya artık gitme zamanı olduğunu, yarın yine gelmesini istediğini söyledi ona. Bu bir taktikti aslında, Duru yavaş yavaş keyif almaya başlıyordu ortamdan.
Böylece ilk gün mücadelemiz nihayetlenmiş oldu.
Giderken öğretmenini öptü. Bu iyi işaretti, çünkü okula ya da kişiye antipati duymadığını anladık böylece. Onun tek korkusu orada yalnız başına kalma korkusuydu…
Öğretmeni, “çok zeki gerçekten, dinozorların ismini tek tek saydı, şaşırdım” diyerek şaşkınlığını dile getirdi:) Ah ah dedim içimden, bana neler öğretti, bir bilseniz:) O da ikizlermiş, aileye düşkün olurlarmış…
Evet, ilk gün zordu. Sonraki günler de sanki biraz zorlayacak gibi duruyor. Deneyeceğiz bakalım… Umarım bir gün benimser Duru okulunu…