Pazar günü dolu geçti. Kadıköy Süreyya Opereti’nde “Çocuk Dünyası” adlı oyuna gittik. Ben sıkıldım fakat Duru eğlenmişe benziyordu. Çocukluğumuzdaki oyunları tekrar ele almışlar, günümüz bebeleri pek bilmez bunları. Aslında iyi de olmuş, hatırladık hep birlikte fakat pek bir karışık işlenmişti bana göre… Kurgusunu sevmedim.
Saat 3’ü geçerek bitti oyun. Hava güzeldi, Kadıköy sokaklarında turladık, yemek yedik. Sonrasında Palladium’a gittik. Yolda uyuduğundan babasıyla sonradan katıldılar bize. Esin’in, Duru’nun doğum gününde aldığı scooter çok işimize yaradı, gittiğimiz her yere götürüyoruz, çok da güzel biniyor.
Orada tesadüfen Ebru’larla karşılaştık. İyi oldu, çok özlemişim. Güneş’i, Egemen’i ve Müjgan ablayı da gördük vesileyle. Duru, yan gözle Egemen’i kesmeyi ihmal etmedi:)
Eve gidince klasik banyo, yemek faslı. Gün güzel geçti ama bitişi üzücüydü:( İstemeyerek bağırdım Duru’ya. Saplantıları var çok. Tacını kendi çıkaracak, atletini içeri sokacağız, belli tokaları var, sıkı takılacak… Bunun gibi daha neler… Söylüyorum anlamıyor. Sonunda taştım işte, çok üzüldüm sonra da. Yine de ağlarken bile “anne” diyerek geliyor kucağıma, daha da kahroluyorum. Neyse, öyle uyudu o gece. Gece bir ara ağlayarak uyandı, kucağımda uyumak istediğini söyledi. Öylece uyumuşuz. Baktım dişlerini gıcırdatıyor, o kadar sıkılmış.
Kendi kendime bir söz verdim, ne olursa olsun sinirlendiğim zaman orayı terk edeceğim ama ona bağırmayacağım.
Ne onu üzeyim, ne kendim üzüleyim…