22 Haziran’da Duru’nun yıl sonu gösterisi vardı. Ne heyecanlı bir şeymiş bu… Bir yandan Duru’yu sahnede görecek olmanın heyecanı, diğer yandan “ya ağlarsa” korkusu…
Neyse, cumartesi sakin sakin kalktık. Gösteri kısmını pek dile getirmeden kahvaltı ettik vs. Saat 4’te orada olmamız gerekiyordu. Kavacık’ta Ahmet Mithat Kültür Merkezi’nde. Teyzeler ve hala da oraya geleceklerdi. Sınırlı misafir kapasitesi olduğundan herkesi çağıramadık.
Duru’ya kot etek ve Deha tişörtünü giydirip saçını topuz yaptım. Öyle istemişlerdi. Saat 4’te oradaydık. Benden ayrılırken yine ağladı tabii, korktum sahnede de öyle olcak diye. Seni izleyeceğim ben dedim. Yerimizi alıp beklemeye başladık. Arkalarda idik, beni görür de arıza çıkarır diye çok önlere oturmadık. Neyse perde açıldı, tüm çocuklar sahnede İstiklal Marşı için bekliyordu. Duru çok güzel okudu, öyle ciddiydi ki, iki eli yanda, tüm ciddiyetiyle okudu marşı, çok duygulandık. Ardından Türkçe ve İngilizce şarkılar okudular.
Arada beni arıyordu, el ettim ama görmedi tabii ışıklardan. Bir ara Yeşim Öğretmen’e sordu, o da burada dadi herhalde. Zaman zaman yüzünde endişe ifadesiyle şarkıları çok çok güzel söyledi. Hiç de ağlamadı. Çok gurur duydum.
Hala sonradan geldi. Onu görünce çok sevindi Duru, sahneden “halaa” diye el salladı:) Neyse, perde kapandı, sonra sırayla çıktı çocuklar.
Dramada meyve oldular, Duru karpuzdu. Yanındaki sevimli patlıcan da Gökay. O da ayrı alemdi:)
Öğretmenlerinin meyveleri yıkarken Duru’nun yaptığı hareketler hala gözümün önünde:)
Çok eğlendiler hepsi de…
Hepsi çok güzeldi. Özellikle Tuba öğretmenin hazırladığı Tayfalar rondu bence çok çok iyiydi. Bir de kostüm olarak birer tane çizgili tişört giydirebilselerdi çok daha mükemmel olacaktı gösteri. Ben izlerken çok keyif aldım. Duru özellikle Buğra’sıyla birlikte o kadar eğlendi ki onları izlerken ben daha çok eğlendim.
Duru gerçekten iyiydi, kendi çocuğum diye söylemiyorum. Hepsinde çok iyiydi. Çok da eğlendi. Hepsini hakkıyla yaptı. Dansta prenses gibiydi. Bale ve müzik öğretmeni zaten Duru’nun çok yetenekli olduğunu söylemişti. Böyle bir çocuğa sahip olduğumuz için çok çok şanslıyız…
Gösteri 2,5 saat sürdü. Biz bile izlerken yorulduk, kim bilir o minikler ne kadar yoruldular. Bravo hepsine…
Gösterinin sonunda tüm çocuklara belge dağıttılar. Mezunlar kep attı:) Bizimki belgesini alır almaz yanıma geldi. Sinirliydi biraz, yorulmuş, şekeri de düşmüştü. Arkada sandviç yemişler ama çıkınca bizden istediği ilk şey “çikolata” idi.
Öğretmenine veda edemedik. Sınıf arkadaşlarından biri Duru’ya biraz hoyratça sarılınca bizimkinin ayarı bozuldu tabii, yorgun da… Ağlayarak günü bitirdik. Öğretmenleriyle fotoğraf bile çekemedim. Neyse, gösteri boyunca gıkı çıkmadı ya, bu bana yeter.
Çıkışta anneanne, teyze, enişte, hala ve kuzen hep birlikte Küçüksu’da bir yere gittik. Orada da birkaç erkek çocuğuyla futbol oynadı:) Enerjisi bitmemiş demek ki:) Her yeri simsiyah olmuştu top oynamaktan, kirlenmek güzeldir:)
Duru’nun ikinci sahne deneyimi idi bu. Eğer sayarsak, ilki geçen yıl gittiğimiz tatil köyündeydi, birlikte aynı sahneyi paylaşmıştık. İnsan çok heyecanlanıyor, merakla bekliyor, duygulanıyor. Annemi şimdi daha iyi anladım. Demek, o da beni seyrederken aynı şeyleri hissediyormuş, hep anlatırdı bana…
Sonraki gün gösteriyi izledik videodan. Buğra’yla bir ara birbirlerine bakıp gülüp eğlenip şarkı söylüyor Duru. Bana şöyle dedi: “Anne bak, Buğra’yla nasıl da birbirimize bakıp şarkı söylüyoruz”:) Kalıverdim öylece. Okulun gönderdiği videoyu izlemedim henüz, fakat fotoğrafları gördüm. Birkaç kare haricinde güzel değil, beğenmedim. Öylesine çekilmişler, ne kadraj var, ne açı… Keşke böyle güzel bir gösterinin fotoğrafçısı ve fotoğrafları da iyi olsa… Neyse ki biz çektik, en azından onlar var.
Mutlu bir günü daha bitirdik. Kızım bana güzel bir deneyim daha yaşattı. Daha nicelerine, birlikte, sağlıkla inşallah…