Bu da taa Ekim’den kalma bir yazı…
Duru 1 yaşına bile girmemişti daha, nerede at görsek sevdirirdi babası, o benden daha cesaretli. Hayvanlarla içli dışlı olması hoşuma gidiyor Duru’nun, ben de ses etmiyorum, dikkatli olmak koşuluyla tabii.
Epeydir de Duru’yu at binmeye götürüyoruz. Kenan bey At çiftliği yaklaşık 2 yıldır gittiğimiz bir yer. Oradaki Papatya’yı da biliyoruz, Duru hep ona biniyor.
Cumartesi oradaydık. Keyifle bindi Duru Papatya’ya. Evden çıkmadan havuç, elma, şeker falan almıştık, babasıyla beslemesi için. Şekeri yedirdiler, hatta salyalanmış elini getirip gösterdi Duru bana:), hemen gidip yıkadık. Neyse, sıra havuça gelmişti. Fakat işler beklediğimiz gibi gitmedi, Papatya, havuç yerine Duru’nun elini yemek istedi. Acı bir çığlıkla kendimizden geçtik. Neyse ki hayvan kendiliğinden açtı ağzını da büyük bir faciadan kurtardık. Hemen elini sabunlu suyla yıkadım. Buz koyduk. Öyle acı ağladı ki, soğukkanlılığı elden bırakmadan ne yapacağımı şaşırdım, belli etmedim ama çok korktum. Ara ara eli sızlıyor, çığlığı basıyordu yavrum. Orta ve yandaki iki parmakta ısırık izi ve şişlik oluştu. Kırıktan şüphelendik öce. Neyse ki biraz sakinleşince arabaa bindik ve yolda uyudu. Uyuduğu zaman elini yumruk yaptığını, buna rağmen uyanmadığını görünce rahatladım biraz. Uyandığında acının geçtiğini söyledi, mucize gibiydi. Allahtan nazlı bir çocuk değil, yaradan yavrumu çok ama çok büyük bir şeyden korudu. Atın aslında kötlük yapmak istemediğini, elini havuç zannedip ısırdığını, bebekken onun da yemek yedirirken elimi ekmek zannedip yanlışlıkla ısırdığını söyledim. Korkmasını istemiyorum. “Atlara güvenmemem gerektiğini öğrendim” dedi.
Hayat acı tecrübelerle dolu, Yaradan hepsinden böyle ufak sıyrıklarla çıkabilmeyi nasip etsin. Fakire bir sadaka şart oldu…