Bir süredir Duru’ya karşıt kavramları anlatıyorum. Büyük-küçük, açık-kapalı gibi. Bunun için de internetten görseller bulup kartlar yapmıştım ona, mesela filin hem büyüğü hem de küçüğü var, onları anlattım, ses tonlamaları işe yarıyor bu konuda.
Dün babaannelerdeyiz. Halası yılbaşı ağacı süslemiş, ağaca da aynı trampetin hem büyüğünü hem de küçüğünü asmış. “Hangisi büyük” diye sorunca doğru cevabı verdi. Demek ki büyük-küçük kavramlarını anlamış.
Geçen hafta da boş-dolu kavramlarını anlattım. Bir elime minik bir şey alıp (deniz kabuğu gibi) iki elimi yumruk yapıp Duru’ya soruyorum, “hangisinde” diye. O da bir elimi açıyor, obje ordaysa “doluuuu” diyorum, diğer elimi açıp “boooş” diyorum. Onun da hoşuna gitti bu kelime “biiiiş” diyor. Bu oyunu genelde Serhan’ın odasında oynuyoruz. Şimdi beni elimden tutup o odaya götürüyor, götürürken de “biiiş” diyor.
Şimdi sıra hafif-ağır kavramlarına geldi. Geçen akşam bir şey kaldıracaktı, biraz zorlandı, “Bak kızım bu ağır” dedim. Sonra ufak bir şeyi alıp havaya fırlattım, “Bu da hafif” dedim. Şimdi bir şey kaldırırken “Ayıııırrr” diyor, bunu da öğrendi herhalde.
Bir de şöyle bir şey yapıyor. Mesela kalemliği alıyor, inceledikten sonra “ko” diyor, yerine koydurtuyor. Nesnelerin ait oldukları yerler olduğunu kavradı.
Biraz günah çıkarayım şimdi. Bazen sert davranabiliyorum ona, sonra üzülüyorum. Serhan da dedi, “sert davranıyorsun” diye. Sakinim genelde ama daha da sabırlı ve sakin kalmaya çalışacağım, çok üzülüyorum bağırınca. O da alışkın değil zaten. Geçen sabah emzirirken ısırma teşebbüsünde bulundu. Ben de şakayla karışık vurdum eline. Bir ağırına gitti Duru’nun, ağladı ağladı. Çok üzüldüm, sarıldım, özür diledim, şaka yaptım dedim. Poz yaptı bana, babaya yanaştı. Sonra affetti ama. Hiç bilmiyor ki böyle şeyler, şaka da olsa kaldıramadı tabii. Neyse, bir daha böyle eşek şakası yapmayacağım, bu da bana ders olsun.