Duru’yla Bulut’u daha sık görüştürmek gerek diye düşünüyorum. Duru’nun yaşıtı yok çevremde, en yakınımızda Bulut var, üstelik aralarında da 2 ay var.
Seher Duru’ya canavarlı bir elbise almıştı. Duru elbiseyi görür görmez üzerindeki canavarlara bayılmıştı, ben de hemen giydirip göstermeliydim Seher’e. Cumartesi kahvaltıdan sonra Göztepe Parkı’nda buluşmak üzere sözleştik.
Benim bildiğim Göztepe Parkı Bağdat Caddesi üzerinde, oysa ki asıl Göztepe Özgürlük Parkı İstasyon tarafında imiş, birbirimizi farklı parklarda, yaklaşık 1 saat arayınca öğrendim bunu, bilmiyordum gerçekten:(
Neyse, Serhan’ın olaya el koymasıyla iş açıklığa kavuştu da biz de buluşabildik.
Aman allah, nasıl büyük bir park, Cadde’dekinden daha civcivli, daha kalabalık… Hava güzel diye herkes oradaydı sanki. Duru ve Bulut bu kez birbirleriyle pek alakadar olmadılar, etrafta o kadar ilgi çekici şey varken. Bulut centilmen bir erkek olarak, annesiyle birlikte topladığı yaprakları Duru’ya verdi, o da pek mutlu oldu.
Çocukları saldık çayıra… Yalnız çayır rampa olduğundan çıkarken değil de inerken gölge gibi ensesindeydim yine Duru’nun. Öyle bir bırakıyor ki kendini aşağı doğru koşarak, düşme tehlikesi geçirdim Duru’yla birlikte, üzerine düşecektim neredeyse. Herhalde 15-20 kez çıkıp çıkıp inmişizdir.
Sonra bir ara taşlık bir bölgeye gittiler. Halleri çok komikti. Taşın tadına bakmalar mı ararsınız, yeri eşelemeler mi…
Bir baktık bir ara Bulut ayakkabısını falan çıkarmış ayağıyla yeri eşeliyor…
Taşları oraya buraya fırlatmaya başladılar. Gitme zamanı gelmişti oralardan, aksi takdirde frenleyemeyecektik bu iki canavarı.
Bir ara Duru’ya çorbasını yedirdim. Güzelce yedi, acıkmıştı herhalde. Oturduğu o kadar, sonra yine fıldır fıldır gezmeye başladı. Seher Bulut’un, ben Duru’nun peşinde… Kızla iki laflayamadık.
Orda bir de havuz vardı. Havuza su akıyor, şırıl şırıl ses yapıyor. Duru bunu keşfedince kulağına parmağını soktu, sonra çekti, sonra da gülmeye başladı. Bu sefer aynı şeyi iki kulağına yapmaya başladı, ses bir gidiyor, bir geliyor… Çok eğlendi bu durumdan, epeyce bir süre havuzun etrafında dolandık.
Güneş yavaş yavaş çekilmeye başlayınca hava ayaza döndü. E yorulduk da tabii. Ordaki çay bahçesine oturduk biraz, çay içip ısındık. Bu arada Bulut arabasının koltuğunda keyif yapıyordu. Bizimki de koltukta yanımızda oturdu. Birbirlerini güldürdüler.
Çaylar bitince vedalaşıp evlere gitmek üzere ayrıldık. Bulut’un kafasından öptüm, sıcacıktı Top-Ak:)
O günü de ufak bir kazayla atlatmıştık. İki çocuk bir arada olunca böyle şeylerin olması kaçınılmaz. İlk buluşmalarında Bulut Duru’nun kafasını ısırmış, ikincisinde ise çarpışmışlardı. O gün de Bulut Duru’ya baktı baktı, sonra yanağını çimdiriverdi, buna sert bir makas da diyebiliriz:) Haşin erkek:) Bizimki azıcık ağlar gibi oldu, sonra kendini yine çayır çimene verip unuttu olanı.
Arabada sızıverdi Duru’cuk. Öğlen de yarım saat arabada uyumuştu o kadar. Akşam yine Ebru’lara gitmeye niyetlendik ama pil bitmişti bizde, niyetimiz kursağımızda kaldı yani.
O gün de böylece nihayetlendi.