Geçtiğimiz cumartesi Esin’lerdeydik.
5 dakikalık mesafede oturmalarına rağmen epeydir görüşemiyorduk, fırsat bu fırsat gidelim dedik. Duru da istedi, Hilal’e gitmeyi…
Çok büyümüşler, hastasıyım yavruların…
Hava da güzeldi, terasta oturduk, iyi geldi açık hava.
Bizimki meydanı bulunca koşturdu da koşturdu. Genellikle bağımsız takıldılar. Duru bisiklete binerken Hilal Serhan’ın kucağında oturmayı tercih etti. Gökay da minik hızlı adımlarıyla bir “futbolcu minyatürüydü” adeta:) Bir ara hortumla birbirlerini ıslatmaca oynadılar, susuz tabii:) Ne kadar susuz da olsa hepsinin ayakları sırılsıklam olmuştu hortumda kalan suyla:)
Bir ara üçü de oradaki şezlonglara oturdular. Zaten biri ne yaparsa öbürü de görüp aynısını yapmak istiyor, çok komikler:)
Akşama pizza partisi vardı. Yavruları da besledik, salam sucuksuz kısmından verdik. Bayıla bayıla yediler, bir kendi kuşumu besledim bir Hilal kuşumu:) Çok tatlılardı…
Uyku saatleri gelince yavrular aşağı indiler uyumaya. Biz de oturduk biraz. Duru’nun da uykusu gelmişti.
Çaresiz kalktık biz de, evli evine, uykusu olan yatağına. Başka yerde uyuma huyu da yok ki, evini istiyor illa.
Ertesi gün Pelin Esin’lere sürpriz bir ziyarete karar vermiş, bizi de aradılar. Ben de sevindim, Pelin’i de görmüyordum uzun süredir. Duru da istedi, Hilal’le Gökay’a gidelim deyince.
Buraya kadar hiçbir sorun yok.
Esinlere gidince olay başladı.
Kıyameti kopardı, öyle ağladı ki kusacaktı yine neredeyse.
Benim sinirlerim hiç kaldıracak durumda değildi, zira önceki gece de evde yarım kalan işlerimi toparlamak için geç yatmıştım.
Uykusuz olunca hiç çekilmiyorum.
Yine idare edecektim ama, Duru kesinlikle buna izin vermedi, ağlayıp bağırarak eve gitmek istediğini söylüyordu sürekli.
Bir ara sakinleşir gibi oldu, oynamaya daldı. Sonra Gökay bağırdı bir ara, bizimki korktu. Yine krize girdi.
Kalktık çaresiz.
Giderken Gökay ağlıyordu Duru’nun arkasından, ona da üzüldüm, çocukların da bozduk dengesini.
Eve gitmeye kalmadan arabada sızıverdi.
3 saate yakın da uyudu.
Uykusu vardı herhalde ya da yorgundu, bilemedim.
Hiç bu kadar yapmamıştı.
Neyse, geçti gitti.
Olan Pelin’ime oldu, iki laf bile edemedik.