Bilmem kaç aydır Duru’yu Bulut’la karşılaştırmak istiyordum, ama bir türlü olamamıştı malesef. Hep bir şeyler girdi araya. En son Mayıs ayında (1 Mayıs’ta), sabah kahvaltısında görüştürmüştük onları. Vay be, ufaklarmış o zaman (yine vay be dedim:)
Geçtiğimiz cumartesi günüydü, o gün kafaya koymuştum artık, ne yapıp edip ayarlayacaktım bu buluşmayı:) Biz müsait olduğumuzda saat 7.30’du. Bakalım Seherler müsait miydi? Evet müsaitlerdi ve neyse ki bizi kabul ettiler sağolsunlar. Koşa koşa onlara gittik.
En son bilmem kaç ay önce görmüştük Bulut’u, resimlerinden idare ediyorduk:) Çok tatlı olmuş, efe gibi, sarı kafa, beyaz ve tombik. Yanakları da yumuşacıktı. Öptüm.
Görüşme genellikle uyumlu geçti. Anlaştılar birbirleriyle. Bizimkinin park, plaj ve dışarda orda burda gördüklerinin haricinde pek yakınlığı olmamıştı çocuklarla. Hiç yaşıtı yok etrafında. Bulut bu anlamda da ilk oyun arkadaşı idi onun.
Duru sevdi Bulut’u, “cici cici” yaptı ona. Bulut da bir ara ona sarıldı, kolunu attı omzuna, ikisi birden düşeceklerdi neredeyse:) Onları izlemek çok keyifliydi gerçekten.
Bir ara kovalamaca da oynadılar.
Bulut, Duru’ya bir şey göstermek için tutuyor kolundan, götürmeye çalışıyor. Bizimki de gitmeyince üzüldü çocuk. Gitti annesine sarıldı, canım benim, benimle gelmedi diye annesine şikayet etti Duru’yu adeta.
Bir ara koşarak çarpıştılar. Allahtan morarma falan olmadı ikisinde de. Sonra Bulut Duru’nun kafasına patlattı bir tane. Allahtan bizimki anlamadı. Bulut bizimkinden 2 ay daha büyük olduğundan tam “ben”ci döneminde, doğal olarak hiçbir şeyini paylaşmak istemiyor. Seher’in verdiği çay kaşıklarını paylaşamadılar. Allahtan ağlayıp huzursuzluk çıkarmıyor ikisi de.
Saat 11’e doğru kalktık. Seher ve Tolga’nın evleri biraz dağıldı ama çocuklar da bizler de eğlendik. Sorunsuz, uyumlu, eğlenceli bir akşam oldu.