Bayramın 3. günü çok uzun süredir görüşemediğim çok sevdiğim arkadaşım Pelin bana gelecekti. Ne zamandır ayarlayamıyorduk, Duru’dan sonra çok fırsatım olmuyor misafir ağırlamaya. Gerçi Pelin misafir değil ama yine de olamamıştı ortak müsait bir zaman.
Saat 10’u geçerek bizdeydi Pelin. Baktık elinde kocaman bir kutu, tam 3 kat taşımış onu. Duru’nun doğum gününe gelememişti, o zamandan beridir görüşememişiz yani. Kocaman kutu salonumuzu kapladı birden:) Duru’ya sallanan bir fil almış, o kadar şirin ki utanmasam ben bineceğim yani:) Hem de Duru’nun en sevdiği hayvanlardan biri…
Duru fili görünce önce üzerine binip sallanmak yerine fili sallamayı tercih etti:) Ben filin yerinde olsam, bu kibar davranış karşısında pek bir mutlu olurdum:) Neyse, sonra filin üzerine bindirdik, güzelce sallandı.
Kahvaltı sırasında Polonezköy’deki Country Club’dan söz açıldı. Bir ara gitmeyi planlamıştık birlikte ama zamansızlıktan bunu bir türlü başaramamıştık. Hazır birlikteyken gidelim dedik. Hava da günlerden sonra ilk defa naneydi, ama yine de gittik işte. Esin’leri de aradık, Gökay ve Hilal hasta olduklarından başka bir zamana bıraktık onlarla birlikte gitmeyi.
Oraya vardığımızda acayip bir kalabalıkla karşılaştık, yavrusunu kapan oradaydı, hayvan sevgisi soğuk havaya galip gelmişti, herkes yavrularının hayvanları yakından sevip tanımasını istiyordu. Biz daha önce hafta içi gitmiştik, kesinlikle tenha iken daha güzeldi.
Bizimki hayvanları görünce çıldırdı yine tabii, minik keçileri sevdi, onları “mini mini” diyerek elinde tuttuğu kurumuş otlarla besledi. Öyle sevimliler ki ben bile sevmeye cesaret ettim keçileri. Ağız tüyleri sert sertti, çok hoşuma gittiler, Serhan’la birlikte onların iyi huylu hayvanlar olduğuna kanaat getirdik:)
Bir tane pelikan ipini koparmış, asfalt yolda dayılanarak yürüyordu. Serhan hemen fotoğrafladı bu dayı abiyi…
Albino kanguru da vardı:
Dağ bayır Duru’nun ensesinden tutup zapteylemeye çalıştım, zira elinden tutmamı istemedi oralarda.
Bir ara güzel bir yağmur yağdı. Hayvanlardan fırsat bulduğumuz bir anda Pelin’le birbirimizin resimlerini de çektik:
Bu da ben, fon film seti gibi:
Duru babasıyla koyun sevdi yine. Benim geçen gittiğimizde dokunup tüylerini pek sert bulduğum aynı koyun hayvanı. Valla baktım şöyle bir, bütün gün yiyip içiyorlar, oh dedim, hayata bak:)
Sonra mekanın kapalı yerine girdik, bahçesinde de aynı zamanda mangal yapılıyor. Duru’nun çorbasını yedirdim, acıkmıştı herhalde. Azıcık dinlendik, sonra tekrar dışarı, maraton başlıyordu.
Saat 4 gibi ayrıldık oradan. Pelin Esin’lere gitti. Duru öğle uykusu uyumadığından arabada sızıverdi. Eve gittiğimizde onu yatağına yatırdım, hiç uyanmadı.
Akşam ablamlara davetliydik, gün bitmemişti bizim için, İsmail Abi bize hamsi partisi verecekti:)
Duru’nun uyanmasını bekledik. Sonra hemen yola çıktık. Sabırsızlıkla bizi bekliyorlardı. Balık fırındaydı ve çok güzel görünüyordu, İsmail Abi onları tek tek düzenli bir şekilde tepsiye dizmişti, valla oya gibi işlemişti hamsileri:)
Ablam ortamda olduğundan Duru’nun yemek sorunu olmayacaktı yine, yaşasındı o zaman. Hep birlikte sofraya oturduk. Ben yedirmek istedim, mırın kırın etti bizimki. Ablam olaya el koydu hemen. Ne yapıp ediyorsa 1 tabak hamsiyi yedirdi Duru’ya, sayesinde fosfor gördü vücudu. Bir ara korktum hatta acaba kusar mı diye, kendine göre o kadar fazla yedi yani, maşallah.
Mide fesatına yol açan keyifi bir yemekten sonra bizim sıpaların bu arpaları harcama sırası gelmişti. Ablam müzik açtı, Duru ve Emir ortada kudurdular da kudurdular…
Sonra ben içeri gittim Duru’yla birlikte, altını değiştirme zamanıydı. İsmali abiler pasta almışlar, hazır ben içerdeyken masaya pastayı getirip mumları yakmışlar bile. Sonra ablam içeri geldi, “ya gelsenize içerden bir ses geliyor” falan dedi. Biz de gittik hemen, baktım ışıklar karartılmış, pastada mumlar yanıyor, sürpriz yapmışlar bana. Duru şaşırdı, yine mum üfletmeyi başaramadık. Böylece ikinci kez kutlamış olduk doğum günümü. Aldıkları hediyeyi açtım, öptüm onları. Pasta yedik, çay içtik. Karnımızı ovuştura ovuştura eve doğru yola çıktık:)
Bayramın 4. günü de benim ilkokul, ortaokul, lise, lise sonrası, kısacası 30 yıllık arkadaşım olan Özlem’i davet etmiştim. Ne zamandan beri içimde kalmıştı, bir türlü fırsatım olup da çağıramamıştım onları. Biz taaa baharda gitmiştik onlara. O günden beridir de görüşemiyorduk. Ergin ve Özlem’in de 3 çocuğu var. Hep birlikte kahvaltı ettik. 4 çocuktan fırsat bulduğumuz anlarda da arkadaşımla sohbet etmeye çalıştım.
Akşam da dışarı çıktık, dönüşte Ebru’larla görüşmek için aradım fakat İstanbul’a dönmemişlerdi henüz. Biz de evimize gittik.
Yorucu ama güzel iki gün geçirdik hep birlikte.