1 Mayıs tatil olduğundan ben de pazartesi gününü de alarak 4 günlük uzun bir tatil yaptım.
Pazartesi Çengelköy sahilde pazar kuruluyor. Çalışıyorken pazara gitmemiz mümkün olmuyor. Hafta sonları Pendik’te organik pazar var ama oraya da gidemiyoruz.
Hazır tatilken annemle birlikte Duru’yu da alıp pazara gittik.
Duru daha minikken pazara gitmişti ama o zaman daha yürümüyordu bile. O nedenle bu onun adamakıllı ilk pazar deneyimi olacaktı.
Küçüklüğünde çok sevdiği ve camdan yollarını gözlediği “mavi müs” yani mavi minibüse binerek gidecektik. Bunun için ayrıca heyecanlandı.
Lazımlıklı siyah çantamı ve diğer gerekli şeyleri sırtıma alarak yola çıktık.
Minibüs gelince bindik, sahilde indik. “Çok heyecanlıyım” diyordu Duru yine. Bir de minibüs her durduğunda “geldik mi?” diye sordu durdu.
Pazarın girişinde alçıdan köpek heykelleri vardı. Duru tabii bayıldı ona, “oğlum” diyerek sevdi, hatta öptü:) Bayılıyorum onun bu sevecenliğine, gerçekten…
Pazara girdik, özlemişim ben de. Uzun zamandır gitmiyordum. Her şey taptaze… İlaçlı mı, zehirli mi onu bilmem ama gerçekten görüntüleri çok güzeldi… Muz aldık Duru’ya, kendisi taşıdı, hiç bırakmadı elinden. Tezgâhların önünde durdukça o da sebzelere, meyvelere dokundu. Epeyce bir şey aldık…
Dönüşte sahildeki Çınaraltı’nda mola verdik. Biz Türk kahvelerimizi yudumlarken Duru da üst üste 2 muzu devirdi. Evde 1 tanesini zorla yer. Açık hava hepimize iyi geldi…
Dönüşte yine minibüse bindik, kuaförüme uğradık. Onun da aynı yaşlarda oğlu var, adı Mert. İkisi koşturdular dışarda. Biz gidiyoruz deyince Mert küstü, gitti yolun kenarına oturdu mahsun mahsun:( Duru ona çiçek koparıp verdi. Önce çiçeği yere attı Mert. Biz giderken ağlıyordu, baktım yerdeki çiçeği istiyordu:)
Eve yürüdük. Yorulduk biraz ama değdi. Duru da böylece pazar nedir, görmüş öğrenmiş oldu.