İkinci durak Denizatı Tatil Köyü idi. Bayram tatili için rezervasyon yaptırmakta gecikince istediğim hiçbir yerde boş oda bulamamıştım. En son çare olarak Denizatı’nı arayıp sormayı denedim. Oradaki Yurdagül Hanım çok yardımcı oldu bana sağ olsun… 4 geceyi kurtarmıştık.
Denizatı Tatil Köyü tam çocuklar için. Doğal, yemyeşil, hayvanat bahçesi, atı olan bir tatil köyü. Bununla birlikte sivrisineği de bol tabii. Tek katlı evlerden oluşuyor. Evleri yaparken mümkün olduğunca ağaçlara dokunmamaya çalışmışlar. Bunun yanı sıra biraz bakımsız geldi bana, çok daha güzelleştirilebilir istenirse. Neyse, saat 12 gibi oradaydık.
Biz biraz çevreyi keşfederken hemen odamızı hazırlamışlardı bile. Duru içeri girince kendini hemen yatağın üzerine bıraktı, odayı beğenmişti anlaşılan:)
Hazırlanıp, çantamızı da alarak yemeğe gittik.
Denizatı’nda rutinlerimiz oldu. her gün mutlaka yaptığımız şeyler. At binmek, hayvanat bahçesine giderek hayvanları beslemek, deniz, mini disco gibi… Öğlen de vakit geçirmek için kafede oturup bir şeyler içiyorduk.
Denizatı’nın denizi güzel fakat dibin kum olmaması biraz rahatsız ediyor insanı. Deniz ayakkabısı lazım. Bunun yanında pırıl pırıl bir suyu var. Hemen derinleşiyor. Bana pek hitap etmedi denizi. Duru ise çok keyif aldı.
Babasıyla dubalara kadar yüzme yarışları yaptı.
Her öğlen mısır yemeye devam edildi. Bazen günde iki kez…
İstanbul’da yunusları izlemeye gittiğimizde oradaki satış alanından oyuncak yunus görüp krize girmişti Duru. Babası da başka bir zaman başka bir yerden alacağına söz vermişti. Biz de Migros’ta denizde üzerine binmek için yunus görünce aldık.
Dikkatlice tutmak gerekiyordu, çünkü devrilme ihtimali çok yüksekti. Ayrıca şişirmesi, indirmesi de başka bir problem…Serhan’la ciğerlerimiz genişledi valla:)
Bir öğlen yemeğe giderken plajda bıraktık. Döndüğümüzde yoktu. Ya rüzgar ya da başka bir taliplisi yunusu alıp götürmüştü uzaklara… Duru fark etmedi epey. Ertesi gün “rüzgar onu sürüklemiş kızım” dedim. “Zaten dengesi bozuktu anne” dedi Duru, üzülmedi allahtan…
Orada güzel bir çocuk parkı ve mini club da vardı.
Nuran, çocuklarla güzel ilgilendi. Duru da çok sevdi onu. “Sana İstanbul’da böyle bir oyun ablası bulayım” deyince kabul etti hemen. Okul fikrine çok karşıydı buraya gelmeden önce…
Burada restorancılık oynuyorlar, Duru garson, diğerlerine servis yapıyor:) Epey oynadı, bizle oynasa sıkılır, orada arkadaşları, Nuran Ablası vardı. Arkadaş istiyor artık Duru…
Arkadaş deyince… Orada da bir Mustafa’mız oldu. 2 yaşında, tam bir alem. Biz çok sevdik ailece… Ailesini de tabii.
Duru yemeğe ya da denize gitmek istemediğinde “ama Mustafa seni bekliyor” deyince hemen gidiyordu. Bize bu sayede de çok yardımı oldu Mustafa’nın: ) Birlikte oynadılar, resim yaptılar, dans ettiler diskoda…
Dedim ya, hepimiz sevdik Mustafa’yı…
Bir de Duru’nun en büyük keyfi balık havuzunun orada oturup onları seyretmek oldu…
Tatilde Serhan’ın arkadaşı Ayşegül’le de görştük. O da tesadüfen Seferihisar tarafındaymış. Onu da alıp İpekkum’a gittik bir öğlen. Ayşegül’ün yengesinin kedisi Duman ise unutulmazdı, gri, kocaman ve utangaç:)
Ayşegül Duru’nun, ben de onların resmini çektim denizde…
Böylece koca iki yıl İstanbul’da görüşemeyerek, bu 4 güncükte Ayşegül’ü de görme başarısını elde ettik:)
Denizatı’nda günlerimiz hemen hemen aynı geçti. At, hayvanat bahçesi ve mini diskoyu sonraki yazıda anlatacağım…