Tatil boyunca Duru’nun isteği at binmek ve hayvanları beslemekti. Bir de akşamları mini disco’da dans etmek…
Denizatı’nda at olduğunu daha önceden biliyorduk. Duru da öğrendikten sonra sabırsızlıkla bekliyordu at bineceği günü. Gittiğimiz günden son güne dek bindi. Bazen o kadar diretiyordu ki onu ikna etmek çok güç oluyordu, hep at onunla olsun istiyordu.
Atın adı Nazlı’ydı. Çok da sakin, güzel bir attı. Duru da öyle güzel bindi ki seyreden herkes hayranlıkla bakıyordu ona:) Keyfini çıkara çıkara, salına salına gezdi oralarda:)
Nazlı’dan indikten sonra onu sevmeyi de ihmal etmedi tabii:)
Genellikle sabahtan ya da öğle saatinde at biniyor sonra da hayvanat bahçesine hayvanları beslemeye gidiyorduk.
Babası atlar için taze yapraklar koparıyor, Duru da onları taşıyordu.
Hayvanat bahçesinde iki at, sayısını bilemeyeceğim kadar çok tavşan, tavuk, horoz, ördek, güvercin vardı. Besleme işlemi önce atlardan başlıyordu.
Kahverengi olan daha uysaldı, önce onu besledi Duru.
Benekli olan biraz tedirgin görünüyordu. Ama o kadar ses çıkardı, bizimle adeta konuştu ki usulca yaklaşıp onu da besledi en sonunda.
Önce midelerini, sonra da ruhlarını besledi atların, güzelce sevdi onları…
Hepsi tek tek geldiler, o kadar çoklardı ki…
Bir de anne ve yavru tavşan vardı, çok güzellerdi…
Direkt minicik yaprakları elleriyle yedirdi tavşanlara. Duru’nun sayesinde ben de besledim tavşanları, hayatımda ilk kezzz. Bir şey daha öğretmişti bana Duru, böyle bir güzelliği yaşamayı öğretmişti. Yumuşacıklardı…
Sırada tavuklar vardı. Duru’nun elini gagalasalar da pes etmedi:)
Akşam olduğunda bizim küçük hanım giyinip süslenip yemekten sonra soluğu mini disco’da alıyordu. İlk akşam öyle güzel bir performans sergilemişti ki Nuran Duru’yu son akşamki gösteride oynatmaya karar vermişti:)
Onu izlerken ben bile hayretlere düştüm zaman zaman, çok başarılı dans konusunda:)
Sonraki akşamlar da benzer şekilde geçti. Bir gün kafenin önünde, bir akşam diskoda, bir akşam da tiyatrodaydı Duru…
Burada da tren oldu yine. Trenden kopuyor sonra ağlayarak yanıma geliyordu:) Ben de tekrar gruba katıveriyordum onu:)
Öndeki Nuran, Duru’nun çok sevdiği oyun ablası. Son akşam için hazırlanan gösteride Duru da yer aldı, tabii bir sürprizle ben de:) Külkedisi oyunu sahnelenecekti. Fakat çocuk bulamadı Nuran. Gittiğimiz dönemde herkes evine dönüyordu. Duru’yu provaya götürdüm. Ben ve bir veli daha vardı. Çaresizlik beni Kral, diğer veliyi de Külkedisi yapmıştı:) Defalarca sahnelere çıkan ben, Duru’yla aynı sahneyi paylaşacağım için başka bir heyecanlıydım.
Önce oyun parkında toplandık.
Sonra sahnenin olduğu alana geçtik. Çok da sıcaktı hava…
Provada aksilik yakamızı bırakmadı. Elektrikler bile kesildi. Duru “Tuttu fırlattı kalbimi” şarkısında dans edecek, tiyatro oyununda da Külkedisi’nin kötü kalpli kızlarından birini oynayacaktı. Ama o kendisinin t-rex olacağını zannediyordu:) Başka türlü de çıkmazdı zaten sahneye.
Prova boyunca sabırsızlıkla kendi sırasını bekledi. “Ben ne olacağım, ne zaman dans edeceğim” dedi durdu:)
Önce dans provası alındı. Nuran hareketleri gösteriyor, çocuklar da aynısını yapmaya çalışıyordu. Duru, aralarında en küçüğüydü, yine de fena sayılmazdı. Bir ara dikkati dağılıyor, başka yerlere dalıp gidiyordu, onu öylece izlemek komikti gerçekten:) Sonra da bir kez kabaca oyunu prova ettik. Çocuklar çok yorulmuştu.
Akşam olduğunda Nuran’ı bulmaya çalıştık. Yemekte görmüştük kendisini. Anlaştığımız gibi saat 9’da prova almak için sahnenin oraya gittik. İçerden bağırışlar geliyordu. Sonunda Nuran’ı delirtmişlerdi.
Başka animatörler oradaydı ama Nuran yoktu aralarında, olmayacaktı da… Kendi başımıza kalmıştık.
Apar topar hazırlandık. Çocuklara ve bizlere ne buldularsa giydirdiler. Benimki evlere şenlikti, kocaman bir pantolon, iğrenç bir gömlek, sünnet pelerini ve taç yerine de sünnet şapkası:) Gerisini siz düşünün artık. Duru beni böyle görünce ağlamaklı oldu “Hiç güzel olmadın çıkar” diye tutturdu. Bir yandan onu ikna etmeye çalışırken diğer yandan öbür çocukları giydirmeye çalıştım. Duru hiçbir şey giymek istemedi, öylece, üzerindekilerle sahneye çıktı. En son sakal takmak isteyince ağlamaya başladı, ben de sakal takmaktan vazgeçtim.
Gösteri zamanı gelmişti. Çocuklara hareketleri gösteren olmayacaktı. Doğaçlama gelişecekti her şey.
İlk grup “Mossa”da dans etti. Sonra sıra Duru’nun dans gösterisine geldi. Çıktı, nerede duracağını hatırlattım sahneye çıkmadan önce. Dans ederken yan gözle de bana bakıyordu. Gurur duydum onunla:)
En miniğiydi içlerinde. Yine de çok cesaretliydi bence…
Danstan sonra kısa bir oyun daha vardı. Sonra sıra bizim oyuna geldi. Önce Duru çıktı ablalarıyla, üvey annenin kötü kızlarından biri olarak:)
Bu üçlü çok komik görünüyordu bence.
Sonra ben çıktım sahneye, Kral olarak:) Duru sahneye çıktığında ablalarından biri onu çektiği için düştü, yanlış yere gidiyordu çünkü:( Üzüldüm.
Sonra Külkedisi’nin düşürdüğü ayakkabıyı prensle birlikte evleri dolaşarak denetme sahnesi geldi. “A bu da olmadı, bu da olmadı, bu da olmadı” repliğini söyleyince Duru’nun kahkahaları hâlâ kulağımdan gitmiyor, çok hoşuma gitti. Geçen akşam uyumadan önce hatırladı, kendi kendine söyleyip gülüyor, “anne çok komiktin” diyordu.
Oyun öyle böyle bitmişti. Sahneye çıktık tüm ekip.
Tek tek çocuklara ad, yaş ve büyüyünce ne olacaklarını soruyordu animatör. Adını ve yaşını güzelce söyledi Duru. Genellikle birisi yaşını sorduğunda bana döner, bildiği halde “anne kaç yaşındayım” diye sorardı, bu kez yapmadı, kendisi cevap verdi. En son soruyu düşündü düşündü, en sonunda “dinozor” diye cevap verdi:) Güldük hepimiz.
Sahneden herkes inmeden biz çıktık, Duru iyice huzursuzlanmıştı çünkü.
Son gün kahvaltıdan sonra soluğu denizde aldık. Bize inat çok mu güzeldi ya da biz gideceğimiz için mi böyle geliyordu bilmiyorum. Denizden sonra odaya gidip hazırlandık, bavulları arabaya yerleştirdik. Sonra son kez Nazlı’ya bindi Duru, ardından tavşan ve atları besleme… Duru buradan gideceği için üzülüyordu. Sevmişti. Bana göre ise tam karardı, artık sıkılmaya başlamıştım çünkü…
Mustafa ve ailesiyle de vedalaştıktan sonra yola çıktık.
Bir tatil daha burada bitmişti. Duru bu tatilde biraz daha agresifti, tam bir 3 yaş sendromu yaşıyordu. O nedenle daha zordu bu tatil bizim için. Tam olarak anlaşabildiği bir arkadaş da bulamadı, bir tek Mustafa vardı. Onunla da her zaman vakit geçiremedi. O nedenle huzursuzluğunu daha çok yansıttı bize.
Dönüşte İzmir Bornova pazarına uğradık. Yemek, mola derken gece 12 gibi evdeydik.
Özlemişim evimi…