Grupanya’dan bir fırsat kodu almıştım, Polonezköy’de kahvaltı. Nihayet zamanı uydurup Seherlerle gitmeye karar verdik, cumartesi günü.
Sabah konuştuk, bir sorun yoktu. Bir de tesisi arayayım, netleştireyim durumu dedim. İyi ki de aramışım. Doluymuş o gün, 300 kişi varmış. Meğerse bu fırsatı 17 bin kişi almış! Aman Allahım dedim, bu sondur, bir daha yanına bile yaklaşmam bu tip şeylerin.
Neyse biz de ördekli yere gitmeye karar verdik, Tarkan’ın evinin arkası. Esinler öğretmişti orayı da bize, biraz salaştır ama serin ve geniş alana sahiptir, bir de çok kalabalık olmaz hiçbir zaman.
Neyse gittik. Bulut uyuyordu, biraz daha arabada kaldı babasıyla. Biz de inip masa ayarladık. Bizimki derhal fıldırmaya başladı, küçük bir parkı da var, kırık merdivenli bir kaydırak, bir tahterevalli, birkaç da salıncak. Hindi, tavuk, debaci (tavşan:) kafesi de var. Derken Bulut uyandı, gittik yanına. İlk başta ayrı tellerden çaldılar ikisi de. Bizimkinin aklı parkta, kaydırakta. Bulut araba sürüyor. Bir ara baktım annesini sallıyor salıncakta, çok hoşuma gitti, centilmen minik adam:)
Neyse bir süre sonra ikisi birlikte oynamaya başladılar. Önce ikisi çay bardağını birbirine tokuştura tokuştura, şerefe yaparak su içtiler.
Orada bir oyuncakçı vardı, bizimki gitti geldi ona baktı. En sonunda şu iğrenç Miki’yi almak zorunda kaldık. Ama işe yaradı, kurunca trampet çalıyor. Bizimkiler de ayaklarını vurarak ona eşlik ettiler.
Sonra kovalamaç oynadılar.
Taş toplayıp dereye taş attılar.
Bir ara Bulut’un minik arabalarını sürdüler ikisi, güzel güzel oynadılar.
Ağaçların arasında koşturdular, ortaya çıkan manzara Hint filmi gibiydi.
Orada rampa bir yer var, bir baktık bir ara ikisi birden koşup tırmanıverdiler oraya. Birkaç kez inip inip çıktılar. Benim yüreğim ağzıma geldi tabii. Başka taraflara baktım:)
E tabii yoruldular bir ara, sandalyeye oturdular yan yana. Bir taraftan simitlerini bölüp birlikte kemirdiler. Bir taraftan da Bulut Duru’nun şapkasına vuruyor, Duru da kahkaha atıyordu, çok eğlendiler. Biz de onların karşısına geçip film izler gibi seyrettik olanları… Bir ara Bulut Duru’ya dokunurken, “Onu yapma öyle Bulut” diye serzenişte bulundu, komiğime gitti:)
Duru’nun tam, “benim” dönemi. Anne onun, baba onun, aydede onun, çöp arabası onun… Bulut’un mavi arabasını sahipleniverdi orada da, benim demeye başladı. Baktık sonra Bulut da “Menim” demeye başladı, haklı çocuk, araba onun çünkü:) Bizimki bir de triplere giriyor benim derken üstelik. Ah bu kızlar, çok cadı çoookk…
Ayrıldığımızda saat 4’e geliyordu. İyi vakit geçirdik, çocuklar için de bizim için de harika bir gündü. Giderken Bulut hüzünlendi, Duru onlarla gitsin istedi. Bizimki de Bulut deyip durdu sonradan.
O kadar yorulmuş ki arabada uyudu anında.
Bu sefer iyi anlaştılar, oynadılar. Belki büyüdükçe daha da iyi anlaşırlar, kim bilir…