Ne zamandır görüşemiyorduk Ebrularla, çok özlemiştim…
Kalktık gittik cumartesi akşamı.
Duru da pek bir sevindi Günoşuna gidecek diye.
Artık Günoş’a Güneş diyor, o da ayrı…
Neyse, gittik…
Muhabbet kuşu vardı onların, 1 tane idi, sonra iki, iki de yavru olunca 4’e çıkmış sayıları, baba Uğur ölmüş maalesef.
2 yavru ve 1 anne kalmış.
Duru kuşları görünce çıldırdı tabii. İçeri saldılar, 3’ü de uçuyordu. Fenerbahçe’deki Romantika’yı hatırladım, orda da serçeler uçardı içerde.
Kuşlar pek uysal, hele 1’i öyle güzel ki, yavru, adı Limon…
Duru onu, o da Duru’yu pek sevdi.
Duru’nun kolunda öylece durdu, hiç kaçmadı. Hatta boynuna bile tırmandı, azıcık irkildi Duru ama hiç çaktırmadı diyeyim:)
Duru o akşam kuşları ve Güneş’iyle çok mutluydu.
Bize hiç sorun çıkarmadı, Güneş de çok güzel ilgilendi kardeşiyle. Elleriyle besledi, boyalarını, oyuncaklarını paylaştı.
Öyle içten sarılıyorlar ki birbirlerine…
Çok duygulandım.
Güneş, benim canımın canı, Duru da benim…
Onları böyle görmek sevindirdi beni, kardeş gibi ne güzel.
Ebru da benim kardeşim, oturup lafladık biz de. Selçuk’u da Ebru’yu da özlemişim.
Oradan kalktaığımızda saat 1’e geliyordu neredeyse. Duru hiç gitmek istemedi. Güneş de kalmamızı istiyordu. Büyüdükçe, aradaki yaş farkı azaldıkça daha iyi oluyor ilişkileri.
Bol kuşlu ve sevgi dolu bir akşamdı…