Yine yeni yeniden Armutlu

Zaman ne çabuk geçiyor…

Böyle zamanlı olaylarda daha iyi anlıyor insan bunu.

Yine 1 yıl geçmiş ve Armutlu vakti gelmiş…

Duru’nun 4. gidişi bu, ilkinde hamileydim, biz bile bilmiyorduk daha ama midem bulanıyordu, balıktan tiksinmiştim, aklıma hep o geliyor.

Bu yıl her şeyden anlar bir durumda gitti Duru Armutlu’ya.

Keyifliydi daha çok.

Kimse yoktu, halanın sınavı vardı, amcalar geçen hafta oradaydı, dolayısıyla biz ve dedeyle babaanne başbaşaydık.

Saat 12’yi geçerek yola çıktık.

Çok feribot sırası bekledik. Duru çok heyecanlıydı feribota bineceği için. İp atlayacakmış hanımefendi.

Feribot sırası beklerken bir sürü kamyon vardı oralarda, Duru ilgiyle baktı bu büyüüük arabalara.

Epey bekledik ama, Duru yavaştan sıkılmaya başlamıştı. Neyse ki sıra bize geldi.

Hemen indik arabadan, yukarı çıktık. Çok mutlu oldu Duru, aşağı baktıkça “Anne, deniz çok güzel değil mi?” deyip durdu…

Meydanı boş buldukça ip atladı kendince, o yeşil ip nerelere nerelere gitti:)

Sonra yola devam tabii, epey bir yolmuş yahu… Git git bitmedi.

Hava çok güzeldi Allahtan. Oraya gidince eve çıktık önce, babaanne ve dedenin gözleri yollarda kalmıştı. Hava kararmadan güzel havanın tadını çıkaralım dedik.

Çok güzel bir yer orası, havası tertemiz, her yer yemyeşil, bir tarafında deniz. Valla kafam dinlendi…

Suratındaki ifadeye bayıldım, büyük çocuk gibi:)

Parka gittik önce. Salıncak, kaydırak, inek, ördek…

 

Bu da nesi?
Kayarak objektife doğru yaklaşan Duru...

Parkta vakit geçirdik biraz. Sonra bizimkinin zıplama merakı uyandı, bayılıyor zıplamaya. Orda kurulu bir tramplen vardı, bütün çocuklar deli gibi zıplıyor. Duru’nun halini görünce neyi kastettiğimi anlayacaksınız…

Duru en son çoraplarını da çıkardı. O kadar çok zıpladı ki sırtı sırılsıklamdı. Bıraksak zıplardı daha, süre doldu gitmemiz lazım dedik, hiç ses etmeden geldi yanımıza, canım benim…

Bu da ayısıyla sarmaş dolaş Duru, onu da götürdü Armutlu’ya… Ne kadar da masum…

Dönüşte markete uğradık, top aldık Duru’ya, güzel zıplayan mavi bir top.

Eve gittik. Karşıda lunapark var, oraya götüreceğimize söz verdik. O saatten sonra başladı gidelim demeye. Yemeği zor bitirdik. Heyecandan çişini de yapmadı oturup, gidelim de gidelim, tutturdu, bir de asabi… Çaresiz hemen çıktık evden.

Lunaparkta Duru’nun binebileceği 2 oyuncak vardı. Birisi tırtıldı. Bindirdik.

Tedirgin olduğunu anlamadık baştan, burda fotoğraftan belli oluyor. Sonlara doğru ağlamaya başladı. Neyse ki bitti, korktu herhalde. Diğerini daha çok sevdi, 4-5 kez bindi ona…

Küçük hanım memnun kaldı bu oyuncaktan.

Sonra parka gittik, biraz da orda takıldı. Dönüşte kafeye oturduk. Rüzgar gülü aldık Duru’ya. Bir tane beğendim ben, onu aldık ama sanki aklı sarı-lacivertlide kalmıştı, nitekim de öyle oldu. Geri döndü, ben bunu istiyorum dedi, değiştirdik. Babası pek memnun olmadı bu seçimden:)

Eve dönerken yolda “çiş” dedi. Fakat yetişemedik, en son asansörde derin bir sessizlikten sonra Duru’nun paçalarından sızan ve arkası kesilmeyen bir çişleme sonucu küçük bir gölet oluştu. Ayakkabıları dahil her şey sırılsıklamdı.

Utanmış olacak ki babaanne ve dedesi kapıyı açınca yüzünü sakladı onlardan, yazık…

Neyse, üstünü falan değiştirip uyku faslına geçtik. Hemen sızdı.

Dede de yatınca babaanneyle gece 1’e kadar sohbet ettik…

Ertesi sabah 7’de uyandı Duru, biraz yatakta tutabildim, sonra top oynamak istedi. Oynadı da…

Sabah erken başlamıştı mesaimiz:)

Hava bozmuştu, feci yağmur yağıyordu. Balkona bile çıkamadık. Neyse, böylece dede ve babaanne birazcık vakit geçirebildiler Duru’yla.

Geçen yıldan bu yana Dede gençleşmiş, zaman ters orantıyla geçmiş onun için, Duru'nun ifadesi değişmiş, daha bir çocuk olmuş.

Öğleden sonra hava toparladı, yamur kesildi. Biz de kendimizi dışarı saldık yine. Oradaki alışveriş merkezinde çocuk alanı var, orada oyuncaklara bindi…

Dönüşte karnı acıkmıştı, imdadımıza bisküviler yetişti yine. Geçen yıl da halası beslemişti kuşu…

Eve gidince yemek bile yemeden hemen uyudu, tabii ben de, kafamı kaldıramadım resmen. 2 saat uyumuşuz.

Yemek faslından sonra yola çıktık.

Dönüşteki feribot sırasını tarif etmem imkansız, 1 saat bekledik bu sefer. Sırf Duru istedi diye, çok sevdi napalım…

İstanbul’a 10 gibi vardık, Duru arabada süreki “anne gerçekten çok yoruldum” deyip duruyordu zavallım.

Anemi almaya gittiğimizde ilk kez yerinden kalkmadı Duru, babasının kucağında oturdu sürekli. Babam da şaşırdı bu duruma, o kadar yorulmuş yani.

Eve giderken sızdı tabii.

Bir Armutlu gezimiz daha nihayetlenmişti…

Bu geziden sonra bir kez daha anladım ki İstanbul’dan çoook uzaklara gitmek istiyorum, hem de kaçarcasına…

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir