Küçücük ufacıktılar. Ufak dediysem de çok değil hani, orta son-lise 1. Aynı dershaneye gidiyorlardı, ikisi de kıpır kıpırdı. Kız, hem kıpır hem de kıvırcıktı. Oğlanınsa hem yüzü hem kalbi güzeldi.
Bir gün, dershanenin önünde içeri girmeyi beklerlerken oğlan el salladı, kız da üzerine alınıp neşe içinde el salladı ona. Sonra kıpır, ama sarı ve düz saçlı başka bir kız gelip oğlanı öptü. Kıpır kıvırcık utandı, niye alınmıştı ki üzerine… Boynunu eğdi, bir şey olmamış gibi arkadaşlarıyla konuşmaya devam etti.
Gel zaman git zaman kader bu ikisini başka bir dershanede karşılaştırdı, bu kez sınıfları yan yana idi. Her tenefüs buluşuyorlardı. Hem genç hem kıpırlardı, bir de üstüne kız kıvırcıktı:)
Bu kıpırcıklar yıllar yıllar içinde pek çok kez yan yana gelip pek çok kez ayrıldılar. Önce üniversitede aynı kampüs, sonra kızın işyeri ve oğlanın okulu aynı güzergâh vs… İki küçük kol düğmesi gibi her seferinde yolları kesişiyordu. İkisi de ayrı hayatlarında fırtınalar yaşadılar. Bir araya geldiklerinde dinginliği, sakinliği buldular, birbirlerinin limanı oldular. Bir daha ayrılmamak için söz verdiler birbirlerine. 3 sene sonra da aşkları onlara en güzel hediyeyi verdi, kıpır ve kıvırcık bir kız çocuğu:)
İşte bugün, o güzel yüzlü, güzel kalpli adamın doğum günü. Serhanım, iyi ki benim için doğmuşsun. Zaman zaman kader bizi ne kadar ayırmış olsa da, yollarımızı yine aynı kader birleştirdi. Ve ben, seninle yaşlanmak istiyorum, minik kızımızın büyüyüşüne, evliliğine, onun da minik bebeğini kollarına aldığı âna, hatta o minik bebeğin büyüyüşüne seninle birlikte tanık olmak istiyorum. Seni seviyorum…
Bugün minik kıpır kıvırcığımın, Duru’mun da 20. ayı bitti. İyi ki ben sizi, siz de beni seçmişsiniz…