İşten eve uçarak gidiyorum dersem abartı olmaz. Aşağıdan zile bastıktan sonra apartmanın dış kapısını açınca hemen Duru’nun sesini duyuyorum: “Annniii”. Sonra ben de cevap veriyorum: “Duuruuu”. Ondan tekrar bir “annee” sesi, benden sırasıyla “Yaavvruumm”, “Duuuruuu” nidaları, merdivenler çıkılıyor ve kapıda pırıl pırıl gözlerle benim yumuk kızım beni bekliyor.
İçeri giriyorum. Üzerimi hemen çıkardıktan sonra kocaman bir kucaklaşma… Sonra “Gel üzerimi değiştirelim, ellerimi yıkayalım” diyorum. Eskiden buna da izin vermez, hemen “meme” derdi. Şimdi bekliyor en azından. Birlikte önce yatak odasına gidip üst değişiyor, ardından banyoya gidip ben ellerimi yıkarken o da tartıda tartılıyor. Ve sonrası… Onu kucaklıyor, sarıla sarıla salondaki koltuğumuza ilerliyoruz. Sabırsızlıkla memesini bekliyor.
Salona geçiyoruz, kuzu tos vurarak memesine kavuşuyor:) Sonra başlıyorum anlatmaya. “Duru ben seni çok özledim, gündüz hep seni düşündüm biliyor musun?” Ondan şöyle bir ses geliyor: “Hııı”. Devam ediyorum: “Arkadaşlarıma seni anlattım, resimlerine baktım.” Ondan yine “hııı” sesi. “Senin en çok nerelerini özlüyorum biliyor musun?” Ondan “Hı?” sesi. “Ellerini, yanaklarını, kulaklarını, ayaklarını, kirpiklerini…” diye saymaya başlıyorum. Artık öğrendi o da, bu soruyu sorunca bacaklarını, yanaklarını gösteriyor:)
Bazen o kadar sevgi doluyor ki ben onu severken o da elimi tutuyor, bastırıyor yanaklarına.
Arada soluklanmak için kalkıyor, sonra yine dönüyor memeye.
Akşamlarımız böyle başlıyor bizim…