Sabır sabır sabır…
Benim minik meleğimin yerinde yeller esiyor.
Nasıl bir şeymiş bu 2 yaş yarabbi. Kız çocuklarında daha mı ağır geçiyor ne?
Sürekli bir itiraz, sürekli istememe, en çok kullanılan kelimelerse “hayır”, “ittemem (istemem)”.
Bir de dengesiz. Mesela yemeği bitiyor, doydum diyor, tabağını mutfağa götürürken aklı çıkıyor, “benim yemeğim, benim makarnam” diye inliyor.
Gözünde de yaş hazır, zannedersiniz çok üzüldü bir şeye…
Ağlayınca babasına “Baba, ağladım” diyor. Bir de dikkat çekiyor olaya.
Eskiden 2 yaş sendromu falan yokmuş. Azıcık şımardık mı annemizin terliği ya da hakiki bir Osmanlı tokadı yüzümüzle, popomuzla ya da neresi denk gelirse oramızla buluşuverirmiş. Biz de sınırımızı, edebimizi bilip otururmuşuz.
Bu bilinçli anne-baba olma sendromu var ya bizlerde, ah yok mu o çocuğu iyi yetiştirebilme sevdası…
Her şey ondan çıkıyor.
Kıyamıyorum da, o boncuk gözleriyle bana bakınca gülme geliyor resmen. Sinir minir kalmıyor.
Dün bunlara bir de “banyo” sendromu eklendi.
Bizim küçük hanfendü! banyo yapmak istemiyor. Dünyayı yıktı. Yeter ki yıkansın diye önce odasına kurdum techizatı. Kovayı, küveti görünce ağlamaya başladı. Oturttum küvetine, çıkmak istedi. Suyu da döktük güzelce. Bir de güçlü. Aldım, banyoya götürdüm sonra, ikimiz birlikte girdik. Kıyameti kopardı, ağlamaktan kustu yine:(
Benim şort tişört sırılsıklam oldu. Kafasını yıkayamadan çıkarmak zorunda kaldım banyodan. Çok yoruldum sabah sabah, sinir bozukluğu da cabası. Babasına verdim kurulaması için. Bir süre gözükmedim ortalarda. Serhan da “Anne çok üzüldü, kızdı sana” falan dedi. Duru anladı ama değişen bir şey olmadı.
Bir süre sonra içeri gittim. Hiç bakmadım Duru’ya. O da anladı, hemen yanıma geldi, “Annem” diye sırnaştı, bacağımı yaladı:) Bir de yalama huyu başladı çocukta. Yüz vermedim. “Ben sana kızdım, üzüldüm” dedim. Nasıl ilgimi çekmeye çalışıyor, yaptığını da biliyor. Biraz yaptım kaprisimi, sonra sarıldım yine.
Ne yapacağımı bilmiyorum. Bitlenir Allah korusun:) Şimdi banyoda fayanslara yazabilen bir kalem varmış Mothercare’de, ondan alacağım. Belki fayansları çizerken oyalanır da ben de yıkayıveririm.
Giyinmek, üzerini değiştirmek de istemiyor. “Sen bilirsin, gitmek istemiyorsan evde otur sen, biz gideceğiz” deyince giyinmeyi kabul ediyor.
Hafta sonu Bulut türküsü tutturdu. Bulut’a gitmek istiyorum dedi. Cumartesi ulaşamadım Seher’e. Pazar günü de banyo yapmadığı için küçük bir ceza verdim,“ Banyo yapmadığın için Bulut’a seni götürmeyeceğim” dedim anladı mı bilmiyorum.
Dün annemlere gittik, ablamlar da geldi.
Bir şımardı bir şımardı. İso, tiya, Emir üçlüsüyle pek mutluydu. Sonra da babaannelere gittik, özlemiş onları da.
Duru’nun eskilerini ayırmıştım verilmek üzere, babamın bir tanıdığı varmış. Verileceklerin arasında Duru’nun hiç giymediği, yüzüne bakmadığı kışlık bir terlik de vardı. Tutturdu onu giyeceğim diye. Giydirdim çaresiz. Bütün gün onunla dolaştı, pişmedi de ayakları. Gece eve geldiğimizde yarı uyur yarı uyanıkken çıkardım ayaklarından. Başladı ağlamaya, nasıl ağlamak hem de…
Büyüdükçe hem bedeni hem ruhu değişiyor.
Gözüme baka baka sınırılarımı zorluyor benim, beni deniyor.
Yapma dediklerimi gözümün içine baka baka yapıyor.
Bazen de melek oluyor, “tamam anne, tamam baba” diyor sakin sakin.
Biliyorum ki hiçbir şey eskisi kadar kolay olmayacak.
Güç yarışına girecek benimle, babasıyla.
Patronun kim olduğunu gösterecek kadar katı da olamıyorum, olmalı mıyım acaba?
Dün denedik banyo sırasında, ağlasa da yaptıracaktım banyosunu, kusunca vazgeçtik. Kazanan Duru oldu.
Çaresizim a dostlar… Böhüüü…