Hayat sürprizlerle dolu. Ne kadar plan yapsak, hayatımıza tarihler koysak da uymuyor bazen işte. Yaradan kendisi yapıyor planını, bize de o plana uymak düşüyor.
Dün sabah saat 8’de telefonum çaldı, baktım Emine arıyor. Anladım başımıza geleni. Emine hastaneye gidiyordu, minik Deniz sabırsız davranmış, daha annesi izne bile çıkmadan gelmeye karar vermişti. Beşiğin yeni sahibi yoldaydı…
Onlar hastaneye gittiklerinde ben de burdaki işlerimi toparlamaya çalışıyordum, kafam orada tabii. Sürekli Emine’nin eşi Melih’le konuştuk gün içinde. Yapacak bir şey yoktu, onlar da bekliyorlardı…
Daha dünyaya gelmeden beklemeyi, sabretmeyi öğretiyor bu sıpalar anne babalarına.
Seyir normal doğuma doğru gidiyordu. Bu doğum şeklinin en acayip yanı da bu, ne kadar bekleteceği belli olmuyor. 4 saat de olabilir 24 saat de…
Ben akşam 6 civarında hastanedeydim, Serhan’la orada buluştuk. Bir yandan da aklım evde, Duru ne yapacak diye düşünüp duruyorum. Bu arada Emine’nin doğum fotoğrafları için Çiseren’i istemiştim fakat kızcağız ağır gip olmuş ve hiçbir arkadaşı da müsait değildi:( Yapacak bir şey yoktu. Yani vardı da ben sonradan akıl ettim, doğuma girip fotoğrafları ben çekecektim.
Neyse, odaya çıktık, oturduk orada biraz, ben Cevat Kelle olarak görevime başladım. Emine’nin ara ara sancısı geliyordu, hafifti, fakat henüz bir açılma olmamıştı. Çaresiz bekliyorduk.
saat 7.30 civarı sancılar şiddetini artırdı, biraz da sıklaştı. Gidip hemşireye haber verdim, doğum zamanı yaklaşıyor diye düşündüm.
Ben, Emine ve Melih aşağıya indik, yani doğumhaneye… Orada Emine’yi yine NTS cihazına bağladılar. Sancıların şiddeti artmaya başlamıştı, elini tutarak destek olmaya çalıştım, bir de derin nefes alıp vermesi gerekiyordu. Şiddet çok artınca, zamanı da geldiği için epidural bağladılar Emine’ye. Eskiden nasıl doğuruyorlarmış epiduralsiz falan, hiç aklım almıyor. Emine’yi gördükten sonra ömür billah da aklım almayacak.
Bu arada eğer Kılıç Bey izin verirse ben de doğuma girecek, Deniz’in fotoğraflarını çekecektim.
Gözümüz saatte, ben, Emine ve Melih birbirimize bakarak, kâh konuşarak kâh NTS cihazının sesini dinleyip tempo tutarak:) vakit geçirmeye çalıştık. Deniz Ali nazlanıyordu. Emine, epidural bağlandığı için biraz rahatlamıştı.
Saat 11 civarı sancılar hem şiddetini hem de sıklığını artırdı. Herhalde 20 geçe falan da doğumhaneye gittik. Melih yukarı çıktı, onun yüreği dayanmayacaktı. Ben güçlü olmalıydım. Doğumhanede kenarda yerimi alıp beklemeye başladım.
Kılıç Bey geldikten sonra hızlıca doğum başladı. Ben bir kenarda sesim soluğum kesilmiş bir şekilde olanları izliyordum. Burada neler olduğunu anlatmak istemiyorum, o anı görmek, yaşamak lazım. O kadar söylüyorum.
Ne kadar sürdü bilmiyorum ama sanırım 15-20 dakika sonra falan geldi minik Deniz Ali. Kelimelerle anlatamıyorum, çok garip bir duygu. Orada bir mucizeye tanık oldum.
Bir yanda canından can çıkarmaya çalışan, acı çeken can arkadaşım, ben elimde makine, çıkacak minik adamı bekliyordum. Benim için tarif edilemez bir zaman dilimiydi.
En unutamadığım an ise kendi doğumumda da yaşadığım kavuşma anı. Deniz Ali doğdu, minik sesiyle ağlıyordu. Tüm muayene vs. süresince de ağladı. Temizleyip kontrollerini yaptıktan sonra annesinin yanına getirdiler. Ne zaman ki Emine onunla konuşmaya başladı minik adam sustu, dinledi annesini. Büyülü bir an o an ve de çook duygulu…
Emine’ye son bir bakış fırlatıp iyi olduğunu görünce ben de Deniz’le birlikte yukarı çıktım. Niyetim onu yıkanırken falan da çekmekti ama hemşireler hiç yüz vermedi.
Geldiğimizde sanırım 12 civarıydı. O saatte Duru uyumuştur diye düşünüyordum. Melih’in ablası annemin beni çok aradığını, Duru’nun huysuzlandığını, durmadığını, uyumadığını söyleyince apar topar eve gittik.
Eve vardığımızda annem Duru’nun yeni uyuduğunu söyledi. Epey bir zorlamış kadını, midesi ağrıyordu. Çocuk haklı, saat 10’a kadar beklemiş, onun uyku saati. Ben gelmeyince çıldırmış. En son dolaptaki sütlerden birini çözüp vermiş annem Duru’ya, sonra sakinleşip uyumuş, üzüldüm…
Gider gitmez emzirdim biraz. Gece uyanıp “anne” diye çağırdı beni. Sarıldı, pat pat yaptı sırtıma. Sonra anlattım “Emine’ye yardım etmeye gittim, minicik bebeği oldu, çok tatlı, sonra birlikte gidip severiz” dedim, sevindi, sonra babasını sordu, “geldi, uyuyor” dedim, sonra da anneannesini sordu. Herkesten emin olduktan sonra da uyudu.
Sabah onun uyanmasını bekledim, sevdik birbirimizi, kimseyi istemedi. Kucağımda öylece yattı. Özlemişiz…
Sonra gitme vaktim gelince durumu anlatıp çıktım evden, “akşam erken gelicem, oynarız” dedim.
Öğlen de minik mucizenin yanına gittim yine, çok tatlı Allah nazarlardan saklasın.
Bir can daha geldi aramıza… Tez canlı ama bir o kadar da nazlı… Hoş geldin minik, nazlı ve güzel adam…